Bugün, 21 Kasım 2024 Perşembe

ERKAN ZEYTUN


KENDİMİZİ NE KADAR TANIYORUZ.


Havran’ın geleceği adına kendimizi ne kadar tanıyoruz. Bakan, mülki amir, belediye başkanı, memur... Hangi mevkiden olursak olalım, aldığımız yetki, görev ve sorumlulukları taşıyabilecek nitelikte miyiz? Sokrates, Eflatun gibi ünlü filozoflar; öğrencilerini kapılarına astıkları “KENDİNİ TANI' sözleri ile karşılarmış. Kendini tanımak, mutluluğa ve başarıya atılan ilk adımdır. İnsan kendini tanır, ne istediğini bilir, ilgisi ve yetenekleri doğrultusunda adım atarsa hedeflerine ulaşır. 'Kendin ol... Kendine güven... Kendinle yarış' anlayışı ile hareket eden insan, her geçen gün başarı grafiğini artırarak yaptığı işlerde mükemmel sonuçlar elde eder. O gününü kurtaran adam değil; görgüsü, bilgisi, hayata bakış tarzı ve tevazusu ile çevresindekilerin hayatına da artılar katan insandır.Bir işin başına getirilen kişi oranın sorumluluğunu taşıyacak donanıma sahip değilse, üç ayaklı at misali daima kaybetmeye mahkumdur. Katip Çelebi ' HENDESE (GEOMETRİ) BİLEN KADI İLE BİLMEYEN KADI' yazısında şöyle bir olay anlatır. ' Bir kimse  uzunluğu ve genişliği yüz arşın olan bir tarlayı, başkasına satar. Devir teslim sırasında da uzunluğu ve genişliği ellişer arşın olan iki tarla verir. Aralarında anlaşmazlık çıkınca bir kadıya giderler. Hendese bilmeyen kadı ' Hakkı budur 'diye hüküm verir.Taraflar, daha sonra hendese bilen bir kadı bulup davayı ona dinletirler. Hendese bilen kadı' Hakkının yarısıdır.' diye hüküm verir. Sözü nereye getirmek istiyorum.... Şöyle ki genel olarak çevre ilçelerimize baktığımızda Havran'ın emsallerinden kırk yıl geri kalmasının nedeni kendini tanımayan, hendese bilmeyen, yani işinin ehli olmayan geçmişten bugüne seçilen kişilerin  baş tacı edilmesinden kaynaklanmıyor mu? Kendini tanımak, kendi bilgi ve yeteneklerinin dışında yaşadığı yerin  tarihi ve kültürel mirasını da tanıyıp bilmektir. Şehrin tarihi ve kültürüne sadece broşür bastırmakla, Havranın iç yüzüyle alakasız fotoğraf yarışması düzenlemekle, geleni gideni ağırlayıp hoş görünmek adına sahip çıktıklarını sanan seçilmiş yöneticiler... O mirasın sözde değil özde korunması gerektiğini nedense bir türlü anlamıyorlar. Çanakkale deniz muharebelerinde  destanlaşan Koca Seyit'e; İngiliz deniz altısını periskopundan vurarak 36 kişilik mürettebatını arkadaşlarıyla esir alan Ömer Çavuş'a; İzmir ve Balıkesir kongrelerinde Havran'ı temsil eden ve Havranda kurulan Kuva-yi Milliye hastanesinde gönüllü doktor olarak çalışan Hasan Kamil Bey'e; Ayvalık cephesinde Milli Tabur komutanı olarak görev yapan, Karaağaç cephesinin masraflarını karşılamak için bütün mal varlığını harcayan Büyükdere köylü Ali Osman Ağa'ya Köprülü Hamdi bey ile Ali Çetinkaya'nın emir eri görevini yaparken, Karaağaç cephesinde üç yunan subayını esir alan Şekverenli Ahmet Deveci'ye, Havranlı kuva- yi Milliyecilere; başı toprağa düşen Havranlı  bütün şehitlerimize ne kadar değer verip, aziz hatıralarını yaşatmaya çalışıyorlar. Havran; caddeleri,sokakları, geçmişin izlerini taşıyan pencere ve kapılarıyla CUMBALI EVLERİ buram buram tarih kokarken, neden bir Safranbolu,bir Alaçatı gibi yerli ve yabancı turistlerle kucaklaşmıyor? Eski yorgun evler bir bir el etek çekip, bu dünyadan gitmeden,' HAYATA BİR KISA MOLA ' verip bedenini ve ruhunu dinlendirmek isteyen insanların neden bir uğrak yeri haline getirilmiyor? Yoksa... Bu tür projeler birilerinin işine mi gelmiyor? Kendini tanımak; ekmeğini yediği, suyunu içtiği yerin özelliklerini ve güzelliklerini bir marka haline getirmek değil midir? Zeytini, zeytinyağı, sabunu, balı, leblebisi, karadutu, inciri, höşmerimi, nanesi, kekiği, peynir çeşitleri... İşte Havran'ın kendisine özgü bu lezzetleri neden yurt içi ve yurt dışı pazarlarda da yer bulmasın? Eybek doğal suyu neden market raflarındaki yerini almasın? Havranlılar işinin ehli kişiye yetki verirse bunlar neden gerçekleşmesin? Havranlı Ünlü şair Halil SOYUER'in 'HAVRANIM' şiiri mermer taşları süslemek yerine adına düzenlenecek sanat etkinlikleriyle neden sürekli yaşatılmasın? Bunca müzik ve derlemeye sahip Havranlı bağlama sanatkârı İsmail AKPINAR' Halk Ozanları' programları ile  neden anılmasın? Geçmişten bugüne zengin çeşitleriyle sofraları süsleyen Havran yemekleri neden ulusal anlamda tanıtılmasın? Nefis lezzetlerin hünerli ellerine bu yöresel yemekler neden bir gelir kaynağı olmasın? Sevgili Havranlılar! yerinde sayanlar, yürüyenlerden daha fazla ayak patırtısı yaparlar. Boş teneke gibi yüksek ses çıkartanlara kulak vermeyecek kadar asilsiniz. Bundan sonra hep birlikte tarihi ve kültürel kimlik içerisinde Havran için değişim... Havran için GELİŞİM... Havran için İLERLEME... Diyoruz. Unutmayalım ki 'Havran, atalarımızdan bize kalan bir miras değil, torunlarımıza bırakacağımız bir emanettir.   ERKAN ZEYTUN erkan.zeytun63@gmail.com